Gaziantep - Doğunun Merkezi

By . - 02:38

Bir çok defa gitmeye  niyetlendiğim ama bir türlü nasip olmayan, bazılarının tabiri ile ‘’Doğu’nun Paris’i’’ Gaziantep’e gitmek, Nisan ayında kısmet oldu. Bir hafta sonu kaçamağı yapmak bizim için iyi olacaktı. Bunda Anadolujet’ in özel indirimli kampanyasının da itici bir etkisi olduğunu da söylemeliyim.

Biletleri aldıktan, tarihi kararlaştırdıktan sonra klasik olarak booking.com’u açarak otelleri ve uygunluklarını kontrol etmeye başladım. Genelde gittiğimiz yerlerde otantik ve butik otelleri tercih etmeye çalışıyoruz. Bu sekilde hem şehrin dokusu hem de atmosferinin içine daha rahat girilebildiğini düşünüyorum. Sürpriz bir organizasyon olacağı için  bu işler bana kaldı. Genelde seyahatlerimizde bu tür detayları kız arkadaşım mükemmel titizliği ile halleder, bana onun elemeleri sonucunda, karar noktasında iş düşer.
Detaylı bir araştırmanın sonucunda Anadolu Evleri’nde konaklamaya karar kıldım. Hem merkezde olması, hem de taştan bir köşkü andıran mimarisi ile otantik bir yapıya sahipti.












Gereken ayarlamaları rezervasyonları ve biletleri aldıktan sonra artık yola çıkmanın zamanı geldi.

Gün kaybetmemek için aldığım sabah uçuşu sonrasında saat 10:30 civarında Gaziantep’e vardık. İndikten sonra her Anadolu şehrinde olduğu gibi ulaşım seçeneklerimiz taksi ve Havaş servisiydi. Rezervasyon sonrasında otel ile görüşüp yerini detaylıca öğrenmeye çalıştığımda İmam Çağdaş’ın yanında demekle yetindiler. Ben açık adres dedikçe İmam Çağdaş’ın yanı kime sorarsanız kime söylerseniz anlatır getirirler deyip durdular. O zaman çok anlam verememiştim ama oraya vardığımda sebebini anladım. Çünkü neredeyse şehirde herkes, yol tarif ederken İmam Çağdaş ‘ı merkez olarak alıyor. Biz Havaş’ın aracına binip yola koyulduk.

Merkeze giden yol boyunca, görüntünün hiç de hoş  olmadığını söyleyebilirim. Düzensiz kentleşme, yarım kalan binaların fazlalığına bir de bölgenin kahverengi olan dokusu eklenince sizi çok neşelendirdiği söylenemez. Genel de bir çok şehrimizde şehir merkezine giden yolların çevresi çok düzenli olmaz ama, Gaziantep gibi doğu bölgemizin en büyük şehrinden daha fazlasını bekliyordum ve maalesef  hayal kırıklığı yaşamış oldum. Yaklaşık olarak 45 dk  bir yolculuğun sonunda araç eski adliye binasının önünde bizi indirdi. İndiğimiz yerden 20-25 dk yürüyerek otelimize pardon İmam Çağdaş’a vardık. Söylenmiş olduğu gibi buradan yola çıkarak otelimize ulaştık. “Otelimiz düşündüğüm gibi, büyükçe  avlusu olan  taş  bir konaktı. Tamda süper, işte budur diyecektim ki, Receptiondaki yaşanan aksaklık nedeniyle tatilimize moral bozucu şekilde başladık. Ben rezervasyonu 1,5 ay önceden yaptırmış ve odamızı da ona göre seçmiştim, fakat otel yetkilisi kafasına göre bunu değiştirmişti ve bize sunduğu oda  çatı katında camsız bir odaydı. Yaşadığımız ufak sözlü tartışmanın sonucunda aynısı olmasa da ona çok yakın bir odayı alabilmiştim. Ama maalesef, organizasyondaki boşluklar nedeniyle kaldığımız iki gecede farklı odalarda konaklamamız gerekecekti. Sonradan  öğrendiğim kadarıyla, odamız dört gece kalacak bir çifte  verilmişti. Neyse en azından otelin yapısı dokusu ve dizaynı çok güzeldi. Hakikaten sizi içine alan bir yapıya sahip. Bu gerginlikten sonra klasik olarak şehir haritası, yemek yenecek ve gezilecek yerleri bir de bölge insanından dinleyerek yola koyulduk.(Zaten kendi araştırmamızı yapmıştık, ama bölge insanından detaylı bilgi almanın  her zaman faydası oluyor.)

Sabah erken kalktığımız için daha kahvaltı bile yapamamıştık. Geleneksel Gaziantep kahvaltısı yapmak üzere , şehrin merkezinde ara sokakda  rahatlıkla bulunabilecek bir yerde bulunan (gideceğiniz yeri  tam bilemesenizde kalabalığı  takip edebilirsiniz) Zeki Usta’nın katmerini yemek üzere yola çıktık.  Zeki Usta’ya vardığımızda   sadece 12.30 kadar çalıştığını sonra kapandığını öğrendik, neyse ki zamanında gelmiştik. Mekan ufak bir dükkanın önünde sokağın tamamını kaplayan ufak sandalyeler ve masalardan oluşmaktaydı. Masa bulmanız biraz sizin yeteneğinize bağlı. Net bir sıra var demek doğru olmaz. Biz de İstanbul metrobüs ve metrolarındaki eşşsiz koltuk kapma yeteneğimizi kullanarak, çok zaman kaybetmeden bir masa bulup, hemen siparişimizi vermeyi başardık. Yaklaşık 3-4 dk sonra katmerlerimiz sıcacık şekilde geldi. Şimdi bile yazarken ağzımın sulandığını söyleyebilirim. İki tane sipariş vermiştik ben yarısındayken açgözlülük yapıp bir tane daha sipariş vermek gafletinde bulundum. Kız arkadaşımın katmerinin sadece yarısını yiyebilmesi  ve sonradan gelen katmere de yok diyememem sonucunda 2,5 porsiyon katmer yemiş oldum ama beni bile cidden zorladım. Alışık olmayanlar için sabah kahvaltısında biraz ağır bir yemek olabilir. Zaten sürekli ortada çay ve soğuk süt servisi yapan garsonlar dolanıyor. Ben çay düşkünü olduğumdan çayı tercih ettim ama gideceklere sütü öneririm. Mide fesatına bir adım kalmışken masadan kalkıp aldığımız kalorileri yakmak için(ki ne kadar yürüsek de yakamayız) yürümeye başladık. Bu arada fiyatların normal olduğunu belirtmek isterim.





İlk hedefimiz Antep kalesi ve çevresiydi fakat maalesef  kale ve müzenin tadilatda olmasından ötürü gezmemiz mümkün olmadı sadece dışardan bakarak iç geçirebildik. Bu hayal kırıklığımızı üstümüzden atarak çevresindeki cami ve müzeleri gezmeye başladık. Bölgedeki camileri tek tek anlatmayacağım fakat genel olarak şunu söylemek istiyorum. Camilerin farklı bir minare yapısı bulunuyor . Kurtuluş savaşından kalan camilerin hiç birindeki kurşun izlerini onarmamışlar. Bu içimi cidden cız ettirdi, çünkü bazı yerlerinde duvardan çok eleğe benzeyen bir doku ortaya çıkmış. Benim en çok hoşuma giden Ömeriye Cami oldu. Hem en eski cami olması hem de arada kalmasına karşın ihtişamlı görünmesinden sanırım. Camileri ve külliyeleri gezerken şehrin ara sokaklarını gezme fırsatımızda oldu ve özellikle restore edilen bölgeler, sokak araları hakikaten çok güzel bir hale getirilmiş. Dar taş sokaklarda insan adeta  kaybolmak istiyor.

 











Kaleye yakın Medusa Cam Müzesine bir göz atmanızı öneririm farklı ve değişik objeler görebilirisiniz. Bana kalırsa biraz daha geliştirilmesi gerekir. İsmindeki ‘’Cam’’ kelimesine çok takılmayın karma bir müze. Müzedeki gezintimizin sonrasında nefeslenmek için tam karşısındaki Tarihi Kır Kahvesine gidip ünlü Menengiç kahvesini içmeye karar verdik. Menengiç kahvesini beğendiğimi söyleyemem en azından benim ağız tadıma uygun değil. Evde sütün içine Türk kahvesi koyulmasından   farklı bir tad  bulamadım doğrusu. Tarihi Kır Kahvesi son yapılan restorasyon sonucunda  tarihi dokusunu ve  eskiye dair izlerini kaybetmiş, maalesef sıradan ve basit bir yere dönüştürülmüş. Koskoca mekanı restore ederken önünde bulunan tarihi çeşmeye sadece bir boya sürerek geçmeleri ise tam bir fiyasko olmuş diyebilirim.














Güneşin altında dolaşıp yorulduktan sonra, sabah erken kalkmanında uykusuzluğu ile kendimizi otele atıp, akşama kadar dinlenmeye aldık. Benim yaptığım sürpriz gezinin karşılığından kız arkadaşım da Gaziantep’in en iyi mekanı olduğu söylenen Bayazhan’a rezervasyon yaptırıp bizim için güzel bir gece organize etmiş . 

Bayazhan’dan da biraz bahsetmek istiyorum. Büyük bir taş bina ve ortasında avlusu bulunmakta. Binanın bir tarafı otantik tarzda döşenmiş fasıllı meyhane, bir tarafı modern tarzda döşenmiş restaurant, orta avlu bölgesi de çay bahçesi tadında çay kahve içebileceğiniz konsepte sahip güzel bir mekan. Bizim rezervasyonumuz meyhane tarafındaydı. Gitmek isterseniz size önerim en az 1 gün önceden yer ayırtın yoksa yer bulma imkanınız çok mümkün değil. Mekanın dekorasyonu ve müzik ekibi cidden çok iyiydi fakat asıl sorun olan hizmet ve yemek kalitesi. Hizmet kalitesinin berbat olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yemeklerin içeriğini sordum, yanlış bilgi verip yanlış yemek getirdiler, getirdikleri yemeğin de biri yanık geldi. Her istediğinizi üç defa söylemezseniz gelme ihtimali yok. Yemekler kötüydü, bari mezeler iyi olsaydı bir tarafından tutacaktım ama nerde. Bunun yanında, bir ara içerisi kalabalıktan o kadar sıcak oldu ki kız arkadaşım garsonu çağırıp bir kaç pencereyi açmasını rica etti. Her ikimizde karşılık olarak  aldığımız cevabı algılamakta  zorluk çektik;  ’’O kadar terlediyseniz bir dışarı çıkıp hava alın gelin’’ dedi. Bizim bunu algılamamız biraz zaman aldı doğrusu ama , bir kez daha  garson bulup durumu anlatana kadar twitter dan mantion atıp yazmak daha kolay geldi. Biz garsonu bir kez daha bulup söyleyene kadar camı da açtılar çok şükür. Ben yazdım diye mi başkaları da mı söyledi bilemem ama o bile bir işkence oldu. Sonuçta neşemizi bozmayıp eğlenmeye çalıştık. Ama hesap geldiğinde, ikram gelenlerin hesaba yazılması,  geri giden yemeğin hesap da olması itirazlar falan filan tam bir cümbüş ile geceyi tamamladık. Hizmet anlamında genel olarak şunu bilmenizi isterim, Gaziantep’in hiç bir yerinde  kaliteyi bırakın vasatı bile beklemeyin. Yazının devamında  göreceksiniz en iyi yerlerdede yedik sokak arasındada hizmet anlayışı vasat bile değil.




Ertesi gün otelimizdeki kahvaltıdan sonra çok merak ettiğimiz dünyaca ünlü Zeugma Müzesini görmek için yola çıktık. Normal otobüs ile merkezden ulaşabilirsiniz ama size maliyeti 4 TL . Onun yerine taksiye binmenizi öneririm çünkü taksi 10 TL tutuyor ve zaman açısından çok ciddi kazancınız oluyor.

Müze, şehrin ipek yolu kısmında   güzel ve büyük bir bina. Biletler uygun fiyatlıydı ama almadığımız için fiyatı net anımsamıyorum. İş bankasının müze kart özelliği sağ olsun. Müze gezisinin öncesinde 3 TL verip10 dk süren 3 boyutlu tanıtımı mutla izlemenizi öneririm. Çok kaliteli ve bir çok sorunuza yanıt bulabileceğiniz bir tanıtım filmi. Bir çok tanıtım filmi gibi sıkıcı değil, adeta bitmesin diyeceğiniz türde bir film hazırlanmış. Müzeyi anlatmayı düşünmüyorum. Sadece şunu söylemeliyim, herkesin en az bir kere görmesi gerekir. Sizi tarih öncesine götürerek nereden nasıl geldiğimizi sorgulayacağınıza emin olabilirsiniz.







Öğle yemeği için, sürekli ismi zikredilen yol tariflerinde merkez olarak anılan, İstanbul’dan yemek ve tatlı siparişleri verilen İmam Çağdaş’a sıra geldi. Zaten artık o kadar alışılmış ki her gelen her şeyden yemek istediğinden direk karışık yapıp getiriyorlar siparişe bile gerek yok. Lahmacunları ve ayranları hakikaten çok güzel ama yemekler ve tatlılar büyütüldüğü kadar güzel diyemeyeceğim. Hiç bulunmayacak “Allahım bir daha yemeliyim” tadında değiller, kimse kusura bakmasın. İkimizde bu düşüncede olduğumuz için kendimi suçlu bulmuyorum  doğrusu. Bu nedenle yemek faslını çok uzatmayarak fotoğraflardan çıkarımları size bırakıyorum.







O kadar yemekten sonra kahve içmek gerek ve Osmanlının ünlü çift renk Dibek kahvesini içmek için hemen 100 metre ilerdeki Tarihi Gümrük Han’a gittik. İşte kahve budur. Tadı damağımda kaldı sözünün tam anlamı budur. Bir çok yerde kahve içmiş ve müptelası olan biri olarak Bursa Kozahan’dan sonra tadı damağımda kalan kahve bu oldu. Sunumu, görüntüsü ve tadı hakikaten çok güzeldi. Çift renk nasıl yapıyorlar diye merak ediyorsanız merak etmeye devam edin çünkü kahvenin yapıldığı yere kimseyi almıyorlar.

Bedük Kahvesi
Kahvemizi içtikten sonra Bayazhan’ın yanındaki şehir müzesini görmeye gittik. Gaziantep’in kurtuluş savaşı zamanından bugüne el sanatlarından sanayisine her şeyi detaylıca bulup öğrenebileceğiniz ufak ama güzel bir müze. Giriş ücreti 1 TL ve sesli anlatım desteği de bulunuyor

Antep’in bedestenleri çarşıları hanları bayağı fazla, detaylıca anlatıp sıkmaya gerek yok. Ama eğer  bakır seviyorsanız burası sizin için bir cennet diyebilirim. Bakır ile alakalı her şeyi bulabilirsiniz. “Yok -Yok “ budur sanırım. Hayal  kırıklıklarımdan biride istediğim gibi Antep fıstığı bulamamış olmam. Gezdim dolaştım ama İstanbul’da aldığım kadar lezzetlisini bulamadım. Bu beni biraz üzdü ama asıl üzen şeyleri yazımın son paragrafında sizinle paylaşacağım.

Gaziantep’in gece hayatı hakkında da şunu söyleyip geçeceğim. Genel olarak Konsept türkü bar, halay ve pavyon şeklinde. Old English Pub ve benzeri mekanlarda var ama sayılı .

Son günümüzde iki gündür bulamadığımız Beyran’ı içmeyi kafama koydum. Sabah kahvaltısında yendiği için saat 12.00 den sonra hiç bir yerde bulmak mümkün olmuyor maalesef. Beyran  bol yağlı, kuzu eti, pirinç ve bol acıdan oluşuyor.  Metanet lokantasının Beyran’ı en iyi yapan yer olduğunu öğrendikten sonra lokantayı aramaya başladık . Ufak bir arama sonrasında ara sokaklarda Metanet’i bulduk, fakat saat 12.00 olmasına karşın çorba bitmişti. İçimi bir hüzün tam kaplamıştı ki yoğun ısrarlarım sonrasında güç bela başka bir yerin ismini öğrenebildim. İnatla bizimki gibi olmaz, başka yerden içmeyin diyorlar. Ama benim son günüm içmem gerek diyorum, yok geçmiş olsun diyorlar. Zorlaya zorlaya şurası biraz bizim tadımıza yakın diyerek adres verdiler çok şükür. Metanet’in 300 metre ilerisinde mekanı bulup hemen siparişi verdik. Yaklaşık 5 dakika sonra bakır tabakta tam bir lezzet cümbüşü masamıza geldi. Benim gibi acı seven ve et obur biri için çok güzel bir lezzetti ama bir çok kişiye ağır gelebilir, özelliklede sabah saatlerinde. Denemeden dönsem çok ah vah edecektim.



Bu ağır yemeğin ardından hazım için biraz yürüyerek ayakta kalan son kilise olan ama kilise değil toplantı merkezi haline getirilmiş Kendirli Kilisesine gittik. Camilerde olduğu gibi onunda üzerinde kurşun izlerini görebilirsiniz. Dışardan çok ihtişamlı ve güzel görünen yapının içine girince yine bir hüsranla karşılaşıyorsunuz. Toplantı alanına çevirmek için tüm doku bozulmuş. Gereksiz perdeler, saçma düzenlemeler ve kaybolan bir tarih daha. Resmen içim acıdı ve fotoğraf bile çekemedim içeride. Bu kötü görüntüden sonra minaresi tahtadan yapılmış Tahtalı camiyi gezerek biraz modumuzu düzelttik. Artık gezimizin sonuna geliyorduk. En sona bıraktığımız Tahmiz’in Kahvesinde bir kahve içerek tüm haftasonun yorgunluğunu burada bırakıp İstanbul’a öyle dönmeye karar verdik. Mekanın yapısı, dokusu, sunumlar çok güzel fakat çayı ve kahvesini mekanın diğer öğeleri gibi beğendiğimi söyleyemeyeceğim.





Aksam saatlerinde otelimize dönüp bavullarımızı aldık ve otelin anlaşmalı olduğu taksi ile havaalanına gittik. Havaş otobüsü uzaktan aldığı için oraya ulaşımımızın zor olmasından ve taksinin de Havaş ücreti ile yakın olmasından ötürü taksiyi tercih ettik. Bu vesile ile Modern Gaziantep denen bölgeyi de görmüş olduk.  Havaalanı taksi ile 25.dk sürüyor ve yoğun olmadığı için de hemen giriş sağlayabiliyorsunuz ona göre planlama yapabilirsiniz.

Yukarıda asıl üzüldüğüm şey diye atıfda bulunmuştum;  Koleksiyon yaptığım için gittiğim her yerden anahtarlık ve ailem için magnet alırım. Fakat koskoca Gaziantep’de  dünyanın en ufak basit şehirlerinde bile olan hediyelik eşya ürünleri yok. Hediyelik eşyadan kastım bakır bardak değil. Anahtarlık, magnet, kart postal, küllük, kitap ayracı, t-shirt v.b ne aklınıza gelirse. Hiç bir şeyi olmayan şehirlerde  bile yığınla bulusunuz. Gaziantep gibi dünyaca ünlü Zeugma, sedefcilik, bakırcılık, kilimcilik, ipek yolu, fıstık v.b bir çok opsiyon var iken tek çeşit 27 yazan anahtarlık yada ahşap küllük içine tükenmez kalemle yazılan ‘’Gaziantep Hatırası’’ olmamalı. Rezalet bile diyemiyorum. Zeugma’nın dışındaki kendi hediyelik eşya dükkanı bile vasat. Mozaik ile alakalı bir şey hiç mi olmaz. Bunun sebebini 3 ayrı esnaf ile konuştum verilen cevap hep aynı. Abi biliyoruz herkes söylüyor ama bunlar var sadece, büyük esnaflar ön ayak olacak ki yapılsın. Ağız birliği yapmışçasına. Çok üzücü. Hiç bir konuda turizme önem verilmiyor. Doğru düzgün şehir haritası yok, bilgi alınacak yer yok, hediyelik eşya yok, şehirde kimse hiç bir yeri bilmiyor yardımcı olmak isteyen de yok. En büyük külliyelerini bilmiyorlar daha ne diyeyim ki. Yerli yabancı turist çok fazla ama hizmet kalitesi yok, ilgi yok ve o kadar bolluğun içinde sadece bakırlar var. Yazık oluyor hakikaten, bu kadar imkan var iken bu kadar sanayileşme var iken turistler gelirken akan suyu kaçırıyorlar. Bratislava’dan Brüksel’e hatta Almeria’ya kadar doğru düzgün hiç bir şeyi olmayan şehirler bile turistlik ortam yaratmaya çalışıyorlar. Yada uzağa gitmeyelim Konya bile Gaziantep’i bu konuda yüze katlar diyebilirim. Umarım en kısa zamanda bu konuya birileri el atar, kendi özelliklerine sahip çıkar ve olanları da yok etmezler. Çünkü olanı da yok etmekde iyi görünüyorlar.

Aslından halkı ile de yaşadığımız hoş olmayan anektotlar var ama onlara girmek istemiyorum. Sadece sokakda bir bayanla dolaşırken çok rahat olmadığımı söyleyip bu konuyu geçmek istiyorum.

Kısacası Gaziantep benim için çok gitmek istediğim ama büyük hayal kırıklığına yol açan bir şehir oldu. Bir daha gitmek isteyeceğimi sanmıyorum. Yine de Zeugma için bile en azından bir defa gidilmeli ama hayalleri yüksek tutmamanızı öneririm. Gaziantep’in turizm anlamında kat etmesi gereken daha çok yolu olduğunu söyleyebilirim.

Yazının sadece görseller ile bezenmiş anlatımı için tıklamanız yeterli.


Bakırcılar Çarşısı

Ömeriye Cami

Ömeriye Cami
İmam Çağdaş Restaurant

Tarihi Gümrük Han

Kendirli Kilisesi
Editör : Nurdik



  • Share:

You Might Also Like

0 yorum