Bir çok defa gitmeye niyetlendiğim ama bir türlü nasip olmayan, bazılarının
tabiri ile ‘’Doğu’nun Paris’i’’ Gaziantep’e gitmek, Nisan ayında kısmet oldu.
Bir hafta sonu kaçamağı yapmak bizim için iyi olacaktı. Bunda Anadolujet’ in
özel indirimli kampanyasının da itici bir etkisi olduğunu da söylemeliyim.
Biletleri aldıktan, tarihi
kararlaştırdıktan sonra klasik olarak booking.com’u açarak otelleri ve
uygunluklarını kontrol etmeye başladım. Genelde gittiğimiz yerlerde otantik ve
butik otelleri tercih etmeye çalışıyoruz. Bu sekilde hem şehrin dokusu hem de
atmosferinin içine daha rahat girilebildiğini düşünüyorum. Sürpriz bir
organizasyon olacağı için bu işler bana
kaldı. Genelde seyahatlerimizde bu tür detayları kız arkadaşım mükemmel titizliği
ile halleder, bana onun elemeleri sonucunda, karar noktasında iş düşer.
Detaylı bir araştırmanın sonucunda Anadolu
Evleri’nde konaklamaya karar kıldım. Hem merkezde olması, hem de taştan bir
köşkü andıran mimarisi ile otantik bir yapıya sahipti.
Gereken ayarlamaları rezervasyonları ve biletleri aldıktan sonra artık yola çıkmanın zamanı geldi.
Gün kaybetmemek için aldığım sabah uçuşu
sonrasında saat 10:30 civarında Gaziantep’e vardık. İndikten sonra her Anadolu
şehrinde olduğu gibi ulaşım seçeneklerimiz taksi ve Havaş servisiydi.
Rezervasyon sonrasında otel ile görüşüp yerini detaylıca öğrenmeye çalıştığımda
İmam Çağdaş’ın yanında demekle yetindiler. Ben açık adres dedikçe İmam Çağdaş’ın
yanı kime sorarsanız kime söylerseniz anlatır getirirler deyip durdular. O
zaman çok anlam verememiştim ama oraya vardığımda sebebini anladım. Çünkü
neredeyse şehirde herkes, yol tarif ederken İmam Çağdaş ‘ı merkez olarak
alıyor. Biz Havaş’ın aracına binip yola koyulduk.
Merkeze giden yol boyunca, görüntünün hiç
de hoş olmadığını söyleyebilirim.
Düzensiz kentleşme, yarım kalan binaların fazlalığına bir de bölgenin
kahverengi olan dokusu eklenince sizi çok neşelendirdiği söylenemez. Genel de
bir çok şehrimizde şehir merkezine giden yolların çevresi çok düzenli olmaz ama,
Gaziantep gibi doğu bölgemizin en büyük şehrinden daha fazlasını bekliyordum ve
maalesef hayal kırıklığı yaşamış oldum.
Yaklaşık olarak 45 dk bir yolculuğun
sonunda araç eski adliye binasının önünde bizi indirdi. İndiğimiz yerden 20-25
dk yürüyerek otelimize pardon İmam Çağdaş’a vardık. Söylenmiş olduğu gibi
buradan yola çıkarak otelimize ulaştık. “Otelimiz düşündüğüm gibi, büyükçe avlusu olan
taş bir konaktı. Tamda süper,
işte budur diyecektim ki, Receptiondaki yaşanan aksaklık nedeniyle tatilimize moral
bozucu şekilde başladık. Ben rezervasyonu 1,5 ay önceden yaptırmış ve odamızı
da ona göre seçmiştim, fakat otel yetkilisi kafasına göre bunu değiştirmişti ve
bize sunduğu oda çatı katında camsız bir
odaydı. Yaşadığımız ufak sözlü tartışmanın sonucunda aynısı olmasa da ona çok
yakın bir odayı alabilmiştim. Ama maalesef, organizasyondaki boşluklar
nedeniyle kaldığımız iki gecede farklı odalarda konaklamamız gerekecekti. Sonradan öğrendiğim kadarıyla, odamız dört gece
kalacak bir çifte verilmişti. Neyse en
azından otelin yapısı dokusu ve dizaynı çok güzeldi. Hakikaten sizi içine alan
bir yapıya sahip. Bu gerginlikten sonra klasik olarak şehir haritası, yemek
yenecek ve gezilecek yerleri bir de bölge insanından dinleyerek yola
koyulduk.(Zaten kendi araştırmamızı yapmıştık, ama bölge insanından detaylı
bilgi almanın her zaman faydası oluyor.)
Sabah erken kalktığımız için daha kahvaltı
bile yapamamıştık. Geleneksel Gaziantep kahvaltısı yapmak üzere , şehrin
merkezinde ara sokakda rahatlıkla bulunabilecek
bir yerde bulunan (gideceğiniz yeri tam
bilemesenizde kalabalığı takip
edebilirsiniz) Zeki Usta’nın katmerini yemek üzere yola çıktık. Zeki Usta’ya vardığımızda sadece
12.30 kadar çalıştığını sonra kapandığını öğrendik, neyse ki zamanında gelmiştik.
Mekan ufak bir dükkanın önünde sokağın tamamını kaplayan ufak sandalyeler ve
masalardan oluşmaktaydı. Masa bulmanız biraz sizin yeteneğinize bağlı. Net bir
sıra var demek doğru olmaz. Biz de İstanbul metrobüs ve metrolarındaki eşşsiz
koltuk kapma yeteneğimizi kullanarak, çok zaman kaybetmeden bir masa bulup,
hemen siparişimizi vermeyi başardık. Yaklaşık 3-4 dk sonra katmerlerimiz
sıcacık şekilde geldi. Şimdi bile yazarken ağzımın sulandığını söyleyebilirim.
İki tane sipariş vermiştik ben yarısındayken açgözlülük yapıp bir tane daha sipariş
vermek gafletinde bulundum. Kız arkadaşımın katmerinin sadece yarısını
yiyebilmesi ve sonradan gelen katmere de
yok diyememem sonucunda 2,5 porsiyon katmer yemiş oldum ama beni bile cidden
zorladım. Alışık olmayanlar için sabah kahvaltısında biraz ağır bir yemek
olabilir. Zaten sürekli ortada çay ve soğuk süt servisi yapan garsonlar
dolanıyor. Ben çay düşkünü olduğumdan çayı tercih ettim ama gideceklere sütü
öneririm. Mide fesatına bir adım kalmışken masadan kalkıp aldığımız kalorileri
yakmak için(ki ne kadar yürüsek de yakamayız) yürümeye başladık. Bu arada
fiyatların normal olduğunu belirtmek isterim.
İlk hedefimiz Antep kalesi ve çevresiydi fakat
maalesef kale ve müzenin tadilatda
olmasından ötürü gezmemiz mümkün olmadı sadece dışardan bakarak iç
geçirebildik. Bu hayal kırıklığımızı üstümüzden atarak çevresindeki cami ve
müzeleri gezmeye başladık. Bölgedeki camileri tek tek anlatmayacağım fakat
genel olarak şunu söylemek istiyorum. Camilerin farklı bir minare yapısı
bulunuyor . Kurtuluş savaşından kalan camilerin hiç birindeki kurşun izlerini
onarmamışlar. Bu içimi cidden cız ettirdi, çünkü bazı yerlerinde duvardan çok
eleğe benzeyen bir doku ortaya çıkmış. Benim en çok hoşuma giden Ömeriye Cami
oldu. Hem en eski cami olması hem de arada kalmasına karşın ihtişamlı
görünmesinden sanırım. Camileri ve külliyeleri gezerken şehrin ara sokaklarını
gezme fırsatımızda oldu ve özellikle restore edilen bölgeler, sokak araları
hakikaten çok güzel bir hale getirilmiş. Dar taş sokaklarda insan adeta kaybolmak istiyor.
Kaleye yakın Medusa Cam Müzesine bir göz
atmanızı öneririm farklı ve değişik objeler görebilirisiniz. Bana kalırsa biraz
daha geliştirilmesi gerekir. İsmindeki ‘’Cam’’ kelimesine çok takılmayın karma
bir müze. Müzedeki gezintimizin sonrasında nefeslenmek için tam karşısındaki
Tarihi Kır Kahvesine gidip ünlü Menengiç kahvesini içmeye karar verdik. Menengiç
kahvesini beğendiğimi söyleyemem en azından benim ağız tadıma uygun değil. Evde
sütün içine Türk kahvesi koyulmasından
farklı bir tad bulamadım doğrusu.
Tarihi Kır Kahvesi son yapılan restorasyon sonucunda tarihi dokusunu ve eskiye dair izlerini kaybetmiş, maalesef
sıradan ve basit bir yere dönüştürülmüş. Koskoca mekanı restore ederken önünde
bulunan tarihi çeşmeye sadece bir boya sürerek geçmeleri ise tam bir fiyasko
olmuş diyebilirim.
Güneşin altında dolaşıp yorulduktan sonra, sabah erken kalkmanında uykusuzluğu ile kendimizi otele atıp, akşama kadar dinlenmeye aldık. Benim yaptığım sürpriz gezinin karşılığından kız arkadaşım da Gaziantep’in en iyi mekanı olduğu söylenen Bayazhan’a rezervasyon yaptırıp bizim için güzel bir gece organize etmiş .
Bayazhan’dan da biraz bahsetmek istiyorum. Büyük bir
taş bina ve ortasında avlusu bulunmakta. Binanın bir tarafı otantik tarzd a
döşenmiş fasıllı meyhane, bir tarafı modern tarzda döşenmiş restaurant, orta
avlu bölgesi de çay bahçesi tadında çay kahve içebileceğiniz konsepte sahip
güzel bir mekan. Bizim rezervasyonumuz meyhane tarafındaydı. Gitmek isterseniz
size önerim en az 1 gün önceden yer ayırtın yoksa yer bulma imkanınız çok
mümkün değil. Mekanın dekorasyonu ve müzik ekibi cidden çok iyiydi fakat asıl
sorun olan hizmet ve yemek kalitesi. Hizmet kalitesinin berbat olduğunu
rahatlıkla söyleyebilirim. Yemeklerin içeriğini sordum, yanlış bilgi verip
yanlış yemek getirdiler, getirdikleri yemeğin de biri yanık geldi. Her
istediğinizi üç defa söylemezseniz gelme ihtimali yok. Yemekler kötüydü, bari
mezeler iyi olsaydı bir tarafından tutacaktım ama nerde. Bunun yanında, bir ara
içerisi kalabalıktan o kadar sıcak oldu ki kız arkadaşım garsonu çağırıp bir
kaç pencereyi açmasını rica etti. Her ikimizde karşılık olarak aldığımız cevabı algılamakta zorluk çektik; ’’O kadar terlediyseniz bir dışarı çıkıp hava
alın gelin’’ dedi. Bizim bunu algılamamız biraz zaman aldı doğrusu ama , bir
kez daha garson bulup durumu anlatana
kadar twitter dan mantion atıp yazmak daha kolay geldi. Biz garsonu bir kez
daha bulup söyleyene kadar camı da açtılar çok şükür. Ben yazdım diye mi
başkaları da mı söyledi bilemem ama o bile bir işkence oldu. Sonuçta neşemizi
bozmayıp eğlenmeye çalıştık. Ama hesap geldiğinde, ikram gelenlerin hesaba
yazılması, geri giden yemeğin hesap da
olması itirazlar falan filan tam bir cümbüş ile geceyi tamamladık. Hizmet
anlamında genel olarak şunu bilmenizi isterim, Gaziantep’in hiç bir yerinde kaliteyi bırakın vasatı bile beklemeyin.
Yazının devamında göreceksiniz en iyi
yerlerdede yedik sokak arasındada hizmet anlayışı vasat bile değil.
Ertesi gün otelimizdeki kahvaltıdan sonra
çok merak ettiğimiz dünyaca ünlü Zeugma Müzesini görmek için yola çıktık.
Normal otobüs ile merkezden ulaşabilirsiniz ama size maliyeti 4 TL . Onun
yerine taksiye binmenizi öneririm çünkü taksi 10 TL tutuyor ve zaman açısından
çok ciddi kazancınız oluyor.
Müze, şehrin ipek yolu kısmında güzel ve
büyük bir bina. Biletler uygun fiyatlıydı ama almadığımız için fiyatı net anımsamıyorum.
İş bankasının müze kart özelliği sağ olsun. Müze gezisinin öncesinde 3 TL verip10
dk süren 3 boyutlu tanıtımı mutla izlemenizi öneririm. Çok kaliteli ve bir çok
sorunuza yanıt bulabileceğiniz bir tanıtım filmi. Bir çok tanıtım filmi gibi
sıkıcı değil, adeta bitmesin diyeceğiniz türde bir film hazırlanmış. Müzeyi
anlatmayı düşünmüyorum. Sadece şunu söylemeliyim, herkesin en az bir kere görmesi
gerekir. Sizi tarih öncesine götürerek nereden nasıl geldiğimizi
sorgulayacağınıza emin olabilirsiniz.
Öğle yemeği için, sürekli ismi zikredilen
yol tariflerinde merkez olarak anılan, İstanbul’dan yemek ve tatlı siparişleri
verilen İmam Çağdaş’a sıra geldi. Zaten artık o kadar alışılmış ki her gelen
her şeyden yemek istediğinden direk karışık yapıp getiriyorlar siparişe bile
gerek yok. Lahmacunları ve ayranları hakikaten çok güzel ama yemekler ve
tatlılar büyütüldüğü kadar güzel diyemeyeceğim. Hiç bulunmayacak “Allahım bir
daha yemeliyim” tadında değiller, kimse kusura bakmasın. İkimizde bu düşüncede
olduğumuz için kendimi suçlu bulmuyorum
doğrusu. Bu nedenle yemek faslını çok uzatmayarak fotoğraflardan
çıkarımları size bırakıyorum.
O kadar yemekten sonra kahve içmek gerek
ve Osmanlının ünlü çift renk Dibek kahvesini içmek için hemen 100 metre
ilerdeki Tarihi Gümrük Han’a gittik. İşte kahve budur. Tadı damağımda kaldı
sözünün tam anlamı budur. Bir çok yerde kahve içmiş ve müptelası olan biri
olarak Bursa Kozahan’dan sonra tadı damağımda kalan kahve bu oldu. Sunumu,
görüntüsü ve tadı hakikaten çok güzeldi. Çift renk nasıl yapıyorlar diye merak
ediyorsanız merak etmeye devam edin çünkü kahvenin yapıldığı yere kimseyi
almıyorlar.
Bedük Kahvesi |
Kahvemizi içtikten sonra Bayazhan’ın
yanındaki şehir müzesini görmeye gittik. Gaziantep’in kurtuluş savaşı
zamanından bugüne el sanatlarından sanayisine her şeyi detaylıca bulup öğrenebileceğiniz
ufak ama güzel bir müze. Giriş ücreti 1 TL ve sesli anlatım desteği de
bulunuyor
Antep’in bedestenleri çarşıları hanları
bayağı fazla, detaylıca anlatıp sıkmaya gerek yok. Ama eğer bakır seviyorsanız burası sizin için bir
cennet diyebilirim. Bakır ile alakalı her şeyi bulabilirsiniz. “Yok -Yok “ budur
sanırım. Hayal kırıklıklarımdan biride istediğim
gibi Antep fıstığı bulamamış olmam. Gezdim dolaştım ama İstanbul’da aldığım
kadar lezzetlisini bulamadım. Bu beni biraz üzdü ama asıl üzen şeyleri yazımın son
paragrafında sizinle paylaşacağım.
Gaziantep’in gece hayatı hakkında da şunu
söyleyip geçeceğim. Genel olarak Konsept türkü bar, halay ve pavyon şeklinde.
Old English Pub ve benzeri mekanlarda var ama sayılı .
Son günümüzde iki gündür bulamadığımız
Beyran’ı içmeyi kafama koydum. Sabah kahvaltısında yendiği için saat 12.00 den
sonra hiç bir yerde bulmak mümkün olmuyor maalesef. Beyran bol yağlı, kuzu eti, pirinç ve bol acıdan
oluşuyor. Metanet lokantasının Beyran’ı
en iyi yapan yer olduğunu öğrendikten sonra lokantayı aramaya başladık . Ufak
bir arama sonrasında ara sokaklarda Metanet’i bulduk, fakat saat 12.00 olmasına
karşın çorba bitmişti. İçimi bir hüzün tam kaplamıştı ki yoğun ısrarlarım
sonrasında güç bela başka bir yerin ismini öğrenebildim. İnatla bizimki gibi
olmaz, başka yerden içmeyin diyorlar. Ama benim son günüm içmem gerek diyorum, yok
geçmiş olsun diyorlar. Zorlaya zorlaya şurası biraz bizim tadımıza yakın diyerek
adres verdiler çok şükür. Metanet’in 300 metre ilerisinde mekanı bulup hemen
siparişi verdik. Yaklaşık 5 dakika sonra bakır tabakta tam bir lezzet cümbüşü masamıza
geldi. Benim gibi acı seven ve et obur biri için çok güzel bir lezzetti ama bir
çok kişiye ağır gelebilir, özelliklede sabah saatlerinde. Denemeden dönsem çok
ah vah edecektim.
Bu ağır yemeğin ardından hazım için biraz
yürüyerek ayakta kalan son kilise olan ama kilise değil toplantı merkezi haline
getirilmiş Kendirli Kilisesine gittik. Camilerde olduğu gibi onunda üzerinde
kurşun izlerini görebilirsiniz. Dışardan çok ihtişamlı ve güzel görünen yapının
içine girince yine bir hüsranla karşılaşıyorsunuz. Toplantı alanına çevirmek
için tüm doku bozulmuş. Gereksiz perdeler, saçma düzenlemeler ve kaybolan bir
tarih daha. Resmen içim acıdı ve fotoğraf bile çekemedim içeride. Bu kötü
görüntüden sonra minaresi tahtadan yapılmış Tahtalı camiyi gezerek biraz
modumuzu düzelttik. Artık gezimizin sonuna geliyorduk. En sona bıraktığımız
Tahmiz’in Kahvesinde bir kahve içerek tüm haftasonun yorgunluğunu burada
bırakıp İstanbul’a öyle dönmeye karar verdik. Mekanın yapısı, dokusu, sunumlar
çok güzel fakat çayı ve kahvesini mekanın diğer öğeleri gibi beğendiğimi
söyleyemeyeceğim.
Aksam saatlerinde otelimize dönüp
bavullarımızı aldık ve otelin anlaşmalı olduğu taksi ile havaalanına gittik.
Havaş otobüsü uzaktan aldığı için oraya ulaşımımızın zor olmasından ve taksinin
de Havaş ücreti ile yakın olmasından ötürü taksiyi tercih ettik. Bu vesile ile
Modern Gaziantep denen bölgeyi de görmüş olduk.
Havaalanı taksi ile 25.dk sürüyor ve yoğun olmadığı için de hemen giriş
sağlayabiliyorsunuz ona göre planlama yapabilirsiniz.
Yukarıda asıl üzüldüğüm şey diye atıfda
bulunmuştum; Koleksiyon yaptığım için
gittiğim her yerden anahtarlık ve ailem için magnet alırım. Fakat koskoca Gaziantep’de dünyanın en ufak basit şehirlerinde bile olan
hediyelik eşya ürünleri yok. Hediyelik eşyadan kastım bakır bardak değil.
Anahtarlık, magnet, kart postal, küllük, kitap ayracı, t-shirt v.b ne aklınıza
gelirse. Hiç bir şeyi olmayan şehirlerde
bile yığınla bulusunuz. Gaziantep gibi dünyaca ünlü Zeugma, sedefcilik,
bakırcılık, kilimcilik, ipek yolu, fıstık v.b bir çok opsiyon var iken tek
çeşit 27 yazan anahtarlık yada ahşap küllük içine tükenmez kalemle yazılan
‘’Gaziantep Hatırası’’ olmamalı. Rezalet bile diyemiyorum. Zeugma’nın dışındaki
kendi hediyelik eşya dükkanı bile vasat. Mozaik ile alakalı bir şey hiç mi
olmaz. Bunun sebebini 3 ayrı esnaf ile konuştum verilen cevap hep aynı. Abi
biliyoruz herkes söylüyor ama bunlar var sadece, büyük esnaflar ön ayak olacak
ki yapılsın. Ağız birliği yapmışçasına. Çok üzücü. Hiç bir konuda turizme önem
verilmiyor. Doğru düzgün şehir haritası yok, bilgi alınacak yer yok, hediyelik
eşya yok, şehirde kimse hiç bir yeri bilmiyor yardımcı olmak isteyen de yok. En
büyük külliyelerini bilmiyorlar daha ne diyeyim ki. Yerli yabancı turist çok
fazla ama hizmet kalitesi yok, ilgi yok ve o kadar bolluğun içinde sadece
bakırlar var. Yazık oluyor hakikaten, bu kadar imkan var iken bu kadar
sanayileşme var iken turistler gelirken akan suyu kaçırıyorlar. Bratislava’dan
Brüksel’e hatta Almeria’ya kadar doğru düzgün hiç bir şeyi olmayan şehirler
bile turistlik ortam yaratmaya çalışıyorlar. Yada uzağa gitmeyelim Konya bile Gaziantep’i
bu konuda yüze katlar diyebilirim. Umarım en kısa zamanda bu konuya birileri el
atar, kendi özelliklerine sahip çıkar ve olanları da yok etmezler. Çünkü olanı
da yok etmekde iyi görünüyorlar.
Aslından halkı ile de yaşadığımız hoş
olmayan anektotlar var ama onlara girmek istemiyorum. Sadece sokakda bir bayanla
dolaşırken çok rahat olmadığımı söyleyip bu konuyu geçmek istiyorum.
Kısacası Gaziantep benim için çok gitmek
istediğim ama büyük hayal kırıklığına yol açan bir şehir oldu. Bir daha gitmek
isteyeceğimi sanmıyorum. Yine de Zeugma için bile en azından bir defa gidilmeli
ama hayalleri yüksek tutmamanızı öneririm. Gaziantep’in turizm anlamında kat
etmesi gereken daha çok yolu olduğunu söyleyebilirim.
Yazının sadece görseller ile bezenmiş anlatımı için tıklamanız yeterli.
Yazının sadece görseller ile bezenmiş anlatımı için tıklamanız yeterli.
Bakırcılar Çarşısı |
Ömeriye Cami |
Ömeriye Cami |
İmam Çağdaş Restaurant |
Tarihi Gümrük Han |
Kendirli Kilisesi |
Editör : Nurdik
0 yorum